İsrail’in Nekbe sırasında zorla topraklarından çıkardığı yaklaşık bir milyon Filistinliden biri olan 85 yaşındaki Muhammed Mesud et-Tayravi ile 81 yaşındaki eşi Galiye et-Tayravi, AA muhabirine, sürgün günlerini, sonrasında yaşadıkları acıları ve dinmeyen geri dönüş ümitlerini anlattı.
İşgal altındaki Batı Şeria’nın Ramallah kentinde bir Yahudi yerleşim biriminin hemen karşısında bulunan 14 bin nüfuslu Celezun Mülteci Kampı’nda yaşayan 85 yaşındaki Muhammed Mesud et-Tayravi, çocuk yaşta yaşadığı sürgün anılarının hala zihninde taptaze olduğunu söyledi.
Bundan 75 yıl önce Siyonist çetelerle girilen şiddetli çatışmaların ardından ailesiyle yaşadığı -bugün İsrail’in Lod şehri yakınlarında yer alan- köylerinden zorla çıkarıldıklarını anlatan Tayravi, o günlerde pek çok ailenin katliamdan kurtulmak için evlerini terk etmek zorunda kaldığını dile getirdi.
“Sürgün edildiğimizde 10 yaşındaydım”
Tayravi Filistinlilerin topraklarından sürgün edilirken önemli evrak, tapu ve anahtar gibi bazı eşyaları geri dönüş umuduyla yanlarına aldıklarını söyledi.
Yaşlı adam, şöyle devam etti:
“Sürgün edildiğimizde 10 yaşındaydım. Dağlarda ve mağaralarda zor günler geçirdik. Nihayetinde elbet bir gün kendi köyümüze dönmenin umuduyla yıllar boyunca Batı Şeria’da bir köyden diğerine göç ettik. Uzun yıllar geçti. Ömrümüzün son günlerine yaklaştık hala köyümüze dönemesek de umudumuzu hiçbir zaman yitirmedik. Allah’ın izniyle topraklarımıza ve evimize döneceğimize inanıyorum.”
“Köyüm cennet gibiydi”
Köylerinden çıktıklarında koyun sürülerine Siyonist çeteler tarafından el konulduğunu belirten Tayravi, doğup büyüdüğü çocukluğunun en güzel yıllarının geçtiği köyü ise şu ifadelerle anlattı:
“Köyüm cennet gibiydi. Köyümüzde okul vardı. İnsanlar tarımla meşguldü. Susam, buğday, arpa, sebze, meyve ve zeytin yetiştiriyorduk.”
“Milyonlarca dolar teklif edilse de dönüş hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz”
81 yaşındaki eşi Galiye et-Tayravi de tıpkı eşi gibi köyüne döneceği günü sabırla beklediğini dile getirdi.
Batı Şeria’nın çevresine örülen Ayrım Duvarı’na rağmen geri dönüş umutlarını kaybetmediklerini vurgulayan Filistinli kadın, şöyle konuştu:
“Geri dönüş hakkımız kutsaldır. Hiçbir şekilde tazminat, yerleştirme gibi bir alternatifi kabul etmeyeceğiz. Bize milyonlarca dolar teklif edilse de dönüş hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz. Evet bir mülteci kampında yaşıyoruz ama dönüş hakkımızdan feragat etmeyiz. Tek isteğim topraklarıma geri dönmek. Vatan kokusu her şeye değer.”
Evlerinin anahtarlarını hala saklıyorlar
Nekbe’nin yaşandığı o günlerde henüz küçük bir çocuk olduğunu, dağların ve mağaraların arasında meşakkatli günler geçirdiklerini dile getiren Galiye, sonrasında ailesiyle Nablus’un Beyta kasabasına, ardından da Celezun Mülteci Kampı’na yerleştiklerini söyledi.
Galiye, “Kimi akrabalarımız Siyonist çetelerin elinde, kimisi savaşta hayatını kaybetti. Tehcir edildiğimizde sadece toprak sahibi olduğumuza dair tapu belgelerini ve evin anahtarlarını yanımıza alabildik. Bunları torunlarımıza miras bırakacağız.” diye konuştu.
1948’den beri dinmeyen acı: Nekbe
Filistinliler, İsrail’in 14 Mayıs 1948’de işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve Filistinlileri zorunlu göçe tabi tutması nedeniyle 15 Mayıs’ı “Nekbe” (Büyük Felaket) olarak anıyor.
İsrail güçleri Nekbe sırasında 1 milyona yakın Filistinliyi zorla topraklarından çıkararak sürgün etti; Filistinlilere ait 675 köy ve kasaba yok edildi. Siyonist çeteler, 70’ten fazla katliam gerçekleştirdi ve 15 binden fazla Filistinli yaşamını yitirdi.