Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, AA muhabirine, polikistik over sendromunda beyin ve hormonların ilişkisini gösteren yeni çalışmalar hakkında açıklamalarda bulundu.
İspanya’nın Sevilla kentinde gerçekleşen Avrupa Nöroendokrinoloji Kongresi’nde bu alanda yapılan yeni çalışmaların ele alındığını aktaran Yıldız, Türkiye olarak Hacettepe Üniversitesinde yürütülen araştırmaların sonuçlarını açıkladıklarını söyledi.
Yıldız, polikistik over sendromunun, doğurganlık çağında kadınlar içinde en sık görülen hormonal bozukluk olduğunu belirterek, “Bu sorun, dünyada 120 milyondan, Türkiye’de ise 5 milyondan fazla kadını etkilemektedir.” bilgisini verdi.
Bu sorunun olduğu kadınlarda, erkeklik hormonlarının kanda yükselmesi, o yüksekliğe bağlı vücutta tüylenmede artış, sivilcelenme, ciltte yağlanma, saç dökülmesi ve kolay kilo alma gibi durumların görülebildiğini anlatan Yıldız, “Bunun yanında ikinci olarak hastalık yumurtlama bozukluğu ile kendini gösterebilir. Bu durum ergenlik döneminden itibaren adet düzensizliği ile ortaya çıkmaktadır. Üçüncü kriter ise ultrason yapıldığında, çatlamamış yumurtaların oluşturduğu çoklu kist görüntüsüdür. Bu üç kriterden ikisinin varlığı ile tanı koyuyoruz.” diye konuştu.
Yıldız, bunun dışında tanı kriterlerine bir maddenin daha eklendiğini ifade ederek, “Artık, bu hastalığın tanısı için ultrason yaptırmak şart değil. Kanda tek bir hormon ölçümü de ultrasondaki yumurtalık kistleri görüntüsünün olup olmadığını ortaya koyuyor. Bu da ‘AMH’ ismi verilen bir hormon.” dedi.
“Diyabet ve obezitenin kardeşi diye tanımlamak mümkün”
Bu sorunun, kronik bir hastalık olduğundan yaşam boyu sürdüğünü belirten Yıldız, belirti ve bulguların ergenlik dönemi, üreme çağı, yetişkinlik ve orta ileri yaşta farklılık gösterdiğini söyledi. Yıldız, “Aynı hastada genç yaşlardan yaşlılığa doğru değişen tabloyla farklı bulguları görmek mümkün. Bu nedenle kronik bir hastalık diyebiliriz, diyabet ve obezitenin kardeşi diye tanımlamak mümkün.” ifadelerini kullandı.
Hastalık gelişiminde genetik faktörlerin etkili olduğunu, aile öyküsünün önem taşıdığını dile getiren Yıldız, sözlerine şöyle devam etti:
“Çevresel faktörler de etkili, çocukluk döneminde özellikle bel çevresinden fazla kilo alımı, düzensiz ve dengesiz beslenme önemli risk faktörleri.
Hastalığın yol açtığı tüm problemlerin çözümü var ama önemli olan erken dönemde doğru tanı konulması. Uluslararası verilere göre bir PKOS’lu kadın doğru tanı alana kadar ortalama 3-4 doktora başvuruyor. Hastanın yakınmalarına göre değişiklik gösteren tedavi, hormonal ilaçlar, çocuk istendiğinde kendiliğinden gebelik sağlanamazsa yardımcı üreme teknikleri ve ilerleyen yaşlarda obezite ve diyabet gibi metabolik hastalıklara yönelik tedaviler şeklinde uygulanıyor.”
Bu hastalıktaki yumurtalık kistlerinin diğer yumurtalık kist hastalıklarından farklı olduğunu aktaran Yıldız, bu kistler çatlamamış yumurtalardan oluştuğu için herhangi bir cerrahi müdahaleye gerek olmadığını, hastalığın hormonal tedavisiyle kendiliğinden zaman içinde yok olabildiklerini söyledi.
Prof. Dr. Yıldız, hastalıkla mücadelede sağlıklı ve dengeli beslenme ile hareketli yaşam ve egzersizin en önemli yöntemler olduğunu vurguladı.
“Depresyonla obezite, insülin direnci ve metabolik risk parametrelerinin de ilişkili olduğu tespit edildi”
Hastalığın kendisinin ve bulgularının psikolojik olarak da hastalar üzerinde etki yarattığına ilişkin bilimsel çalışmalar yapıldığını anlatan Yıldız, “Yeni PKOS Uluslararası Kılavuzu’nda ilk kez psikolojik etkilenmenin de değerlendirilmesi gerektiğini vurguladık. Avrupa Nöroendokrinoloji Kongresi’nde PKOS’un beyin üzerindeki etkilerini değerlendirdik.” dedi.
Kongrede, Hacettepe Üniversitesinde yapılan araştırma sonuçlarını da paylaştıklarını dile getiren Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hacettepe Üniversitesinde yapılan araştırmanın sonuçları, PKOS’lu kadınlarda sağlıklı kadınlara göre depresyon, kaygı bozukluğu, yeme bozukluğunun yaklaşık 4 kat daha sık görüldüğünü ortaya koydu. Bu durum hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiliyor. Yaptığımız çalışmada, Türkiye’de her 4 PKOS’lu kadından birinde depresyon geliştiği tespit edildi.
Depresyon olup olmadığı da ancak bu alanda da tarama yapılmasıyla mümkün oluyor. Bu nedenle, Uluslararası Kılavuz’da, bu çalışmayla birlikte, PKOS’lu kadınların üreme sağlığı ve metabolik açıdan değerlendirilmelerinin yanı sıra mutlaka psikolojik açıdan da değerlendirme yapılması gerekliliği yer aldı.”
Yıldız, söz konusu araştırmaya yaş ve vücut kitle endeksi açısından eşleştirilmiş 226 PKOS tanılı ve 85 PKOS’u olmayan sağlıklı kadının katıldığı bilgisini vererek, “Araştırma sonucuna göre, PKOS’lu kişilerde sağlıklı kadınlara kıyasla 7 kata varan oranda artan ve yüzde 28’e ulaşan depresyon sıklığı saptandı. Ayrıca depresyonla obezitenin, insülin direncinin ve metabolik risk parametrelerinin de ilişkili olduğu tespit edildi. Bu, PKOS ve depresyon birlikteliği durumunda daha fazla insülin direnci, obezite ve metabolik hastalık riski altında olmak anlamına geliyor.” diye konuştu.