Prof. Dr. Altuntaş, 21 Nisan Akut Miyeloid Lösemi (AML) Farkındalık Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, kan kanseri türü olan bu hastalığa karşı toplumda farkındalık oluşturmaya çalıştıklarını vurguladı.
Akut lösemilerin erişkinlerde daha sık görüldüğünü belirten Altuntaş, “Akut lösemide kemik iliğinde anormal hücreler çoğalarak, normal hücreleri baskılar ve bu nedenle normal hücreler işlevlerini yerine getirememektedir. Bunun sonucunda da kansızlık oluşur.” bilgisini paylaştı.
Aynı zamanda beyaz kan hücrelerinde düşüklüğün yaşandığını, kişilerin bu nedenle enfeksiyonlara çok yatkın hale geldiğini, ciltte morarma şeklinde de görülen kanama eğilimlerinin de görüldüğünü anlatan Altuntaş, “Düşmeyen yüksek ateş, kanama, ciddi halsizlik ile tutulum olan organın yetmezliği AML hastalarında en sık karşılaştığımız belirtiler. Açıklanamayan bu tür bulguların varlığında kişilere mutlaka bir hekime başvurmalarını öneriyoruz.” diye konuştu.
Fotoğraf: Özge Elif Kızıl/AA
“Türkiye’de yılda yaklaşık 2 bin 500 kişiye akut lösemi teşhisi konuluyor”
AML’nin özellikle 60 yaşın üzerinde daha sık görüldüğünü aktaran Altuntaş, şunları kaydetti:
“Türkiye’de hastalığın görülme sıklığı 40 yaş üzerinde artıyor. Erkeklerde kadınlara göre 2-3 kat daha fazla görülüyor. Genel olarak görülme sıklığı 100 binde 1 ile 100 binde 10 arasında değişiyor. Yani ortalama 100 bin nüfusta yaklaşık 3 yeni vaka görülebiliyor. Ülkemizin nüfusu dikkate alındığında yılda yaklaşık 2 bin-2 bin 500 civarında kişiye akut lösemi teşhisi konulması bekleniyor.”
“Ömür süresi 3 kat arttı”
Prof. Dr. Altuntaş, “Akut lösemi en ağır ve agresif seyirli hastalıklardan biridir. Fakat çok şükür günümüzde geliştirilen tanı, tedavi ve takip yöntemleri sayesinde, akut lösemide sağ kalım süreleri uzadı. 30 yıllık ve son 10 yıllık süreçle kıyasladığımızda akut lösemi hastalarında ömür süresi 3 kat arttı.” dedi.
Batı ülkeleri verilerine göre, geçmişte yüzde 10’un altında olan AML sağ kalım oranlarının yüzde 30’un üzerine çıktığına dikkati çeken Altuntaş, iyi seyirli alt gruplarda ise bu oranın yüzde 60’ı geçtiğini söyledi.
“Hastalığın parmak izini çıkarıyoruz”
Altuntaş, akut lösemilerin tanı ve tedavisinde artık immünolojik, moleküler ve hücre bazlı yöntemlerin kullanıldığını, bunun ömür süresinin uzamasındaki en önemli etken olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Akut lösemi tedavisinde artık bir nevi hastalığın parmak izini çıkarıyoruz ve bunu tanı, tedavi ve takipte kullanıyoruz. Hedefli tedaviler dediğimiz bireyselleştirilmiş tedaviler, sağ kalım sürelerinin uzamasını sağlıyor. Örneğin, hastada akut lösemiye neden olan bir gen tespit ettiğimizde o geni durdurmaya, yarattığı olumsuz etkileri önlemeye odaklanıyoruz ve buna yönelik bireyselleştirilmiş tedavileri devreye alıyoruz.
Böylelikle hastalığı uzun dönem kontrol etmek mümkün oluyor. Gururla söyleyebiliriz, birçok ilk ülkemizde de uygulanıyor, uluslararası akredite kök hücre nakli merkezlerimiz var. Yurt dışından önemli sayıda hasta da tedavi için ülkemize geliyor.”
“Dünyada kullanım izni olan her ilaca ülkemizde de ulaşmak mümkün”
Türkiye’nin kök hücre naklinde de Avrupa’nın yükselen yıldızı olduğunu, gelişmiş ülkelerle benzer oranda ilerlediğini vurgulayan Altuntaş, “Lösemi tedavisinde ülkemizde ulaşamadığımız yenilikçi bir yaklaşım yok. Dünyada ruhsat almış, kullanım izni olan her ilaca ülkemizde de ulaşmak mümkün.” ifadesini kullandı.
Türkiye’de aynı zamanda kanser tedavisiyle ilgili klinik çalışmaların sürdüğüne işaret eden Prof. Dr. Altuntaş, akut lösemi hastalarının bu çalışmalara katılım sağlamasıyla yenilikçi tedavilere de ulaşabileceğine dikkati çekti.
Altuntaş, kök hücre naklinin akut lösemide önemli bir tedavi seçeneği olduğunun altını çizerek, “Fakat kök hücre naklinde uygun verici bulunamayan hastalarımız da paniğe kapılmamalı. Bu tedavinin bittiği anlamına gelmemektedir, yenilikçi yaklaşımlarla klinik araştırmalara katılımla tedavi başarı şansı her zaman var.” değerlendirmesinde bulundu.
“Psikolojik, manevi ve sosyal destek tedaviye uyumu artırıyor”
Akut lösemi ve diğer tüm kanser türlerinin tedavisinde psikolojik desteğin önemine de vurgu yapan Altuntaş, “Psikolojik, manevi ve sosyal destek hastaların tedaviye uyumunu, kendine güvenini ve yaşam kalitesini artırıyor. Bu nedenle akut lösemi hastalarında söz konusu desteklerin uzun soluklu olarak sürdürülmesi lazım.” dedi.
Prof. Dr. Altuntaş, hastanede hastalar için düzenli olarak çeşitli atölyeler düzenlediklerini, hastalığı yenen kişilerle hastaları belli dönemlerde bir araya getirdiklerini dile getirerek, “Akut lösemi kontrol edilebilir, tedavi edilebilir bir hastalık. Kişiler bu hastalığı yenip iş kurabilir, evlenebilir, üniversiteyi bitirebilir yani normal hayatını sürdürebilir. Tüm hastalarımız buna inanmalı.” diye konuştu.